13 Ocak 2020 Pazartesi

Arda Turan

Futbol hayatını İspanya'nın Barcelona kulübünde sürdüren ve son olarak Aslıhan Doğan ile yaşadığı aşkla magazin gündeminde adından sıkça söz ettiren Arda Turan hakkında bilinmeyenler ve merak ettikleriniz haberimizde. Arda Turan kimdir? Arda Turan kaç yaşındadır? Arda Turan nerelidir? Arda Turan hangi takımda oynuyor? tüm cevaplar haberimizde.

Başarılı futbolcu Arda Turan, 30 Ocak 1987 yılında, Bayrampaşa, İstanbul'da dünyaya geldi. Aslen Edirne’lidir. Annesi yüksel Turan, babası Adnan Turan, kardeşi Okan Turan’dır.
Galatasaray altyapısından yetişmiş ve Galatasaray Futbol Takımı'nın kaptanlığını yapmış, La Liga ekiplerinden Atletico Madrid'de forma giyen A Milli ortasaha oyuncusu.
Şehremini Lisesinden mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi Spor Akademisi'nde hala öğrenci durumundadır.
Futbol ile genç yaşta tanışan Turan, on iki yaşındayken Galatasaray’ın alt yapısında forma giymeye başladı.
Galatasaray’ın PAF takımında dört yıl boyunca forma giyen futbolcu, Türkiye Milli Takımı ile de genç yaşta tanıştı. 2002 yılında, 16 yaş altı Milli Takım gençler kadrosunda kendisine yer buldu ve 2006 yılında Türkiye A Milli takımının kadrosuna girene kadar gençler takımında oynadığı toplam 79 maçta 15 gol atmayı başardı.
Galatasaray PAF takımında (profesyonel altı futbol takımı) dört yıl aralıksız forma giydikten sonra, 2004-2005 sezonu sırasında takımın ana kadrosuna alındı, fakat tecrübe eksikliği yüzünden kendisine çok fazla şans tanınamadı. Tecrübe kazanması için 2005-2006 sezonunda Manisaspor’a kiralanan Turan, burada gösterdiği performans ile Eric Gerets’in dikkatini çekmeyi başardı ve de sonraki sezon için Galatasaray’a geri döndü.

Fernando Muslera

Fernando Muslera Biyografisi

Doğum Yeri : Arjantin
Doğum Tarihi : 16.6.1986 -

 Fernando Muslera
Fernando Muslera, 16 Haziran 1986 tarihinde Arjantin, Buenos Aires’de doğmuştur. Tam adı Nestor Fernando Muslera Micol’dur. Uruguay’lıdır. Uruguay milli takımının da kaleciliğini yapmaktadır.

2004 yılına kadar Urugus takımının altyapısında kaleci olarak yetişti. 2004 yılında A takımında oynamaya başladı. 2006 yılında kiralık olarak Uruguay’ın Nacional takımına gitti. 2007 yılında ise birçok Avrupa kulüplerinin dikkatini çekince İtalya'nın Lazio takımıyla 3 milyon Euro karşılığı anlaştı.

Fernando Muslera, IFFHS tarafından 2010 yılının dünyada en iyi 7. kalecisi olarak gösterildi.

2011-12 sezonu öncesi 6.750.000 Euro bonservis bedeli ile Galatasaray'a transfer oldu.

Muslera Galatasaray forması ile ilk maçına Olympiakos karşısında çıkmış, fakat 1. dakikada gelen gole engel olamayınca takımı, hazırlık maçından 1-0 mağlup ayrılmıştır.

Muslera, Galatasaray'daki ilk penaltı kurtarışını ise Süper Lig'in 2011-12 sezonunun 10. haftasında oynanan Mersin İdman Yurdu maçının 45. dakikasında yapmış ve takımının puan almasını sağlamıştır.

Kariyerindeki ilk ve tek golünü 8 Nin normal sezonun son maçı olan Manisaspor - Galatasaray maçının 82. dakikasında penaltıdan atmıştır.

Ayrıca Muslera aynı maçta Faryd Mondragon ve Claudio Taffarel 'in elinde bulunan normal ligde 15 maç gol yememe rekorunu 19 maça çıkararak rekorun tek sahibi olmuştur.

Fernando Muslera, Uruguaylı fotomodel Patricia Callero ile nişanlıdır. 30 Aralık 2016 tarihinde Patricia Callero ile Uruguay'ın başkenti Montevideo'da evlendi.

Profesyonel Futbol Kariyeri :
2004-2007 - Montevideo Wanderers
2006-2007 - Nacional (kiralık)
2007-2011 - Lazio
2011- - Galatasaray

Rademel Falcao




Radamel Falcao García Zárate ya da kısaca Falcao, 10 Şubat 1986 tarihinde Kolombiya'nın Santa Marta kentinde doğdu. Eski futbolcu Radamel Garcia'nın oğludur.
Fransa futbolunun önemli kulüpleri arasında yer alan Ligue 1 ekibi Monaco forması giyen Falcao, Kolombiya millî futbol takımının en önemli yıldızları arasında yer almaktadır.
Futbola River Plate altyapısında başlayan Falcao, ilk profesyonel sözleşmesini de 2005 senesinde River Plate ile imzaladı. River Plate formasıyla attığı gollerle adından söz ettiren Falcao, 2009 yılında Portekiz devi Porto'ya transfer oldu.
Buradaki performansı ve takımıyla elde ettiği başarılar, Falcao'nun İspanyol devi Atletico Madrid'e transfer olmasını sağladı.
Atletico'da kariyerinin zirvesini yaşayan Falcao, Monaco'ya transfer oldu. Burada aradığını bulamayan yıldız golcü, Manchester United ve Chelsea gibi İngiliz devlerinde kiralık forma giydikten sonra tekrar kulübü Monaco'ya döndü.
FALCAO'NUN BAŞARILARI
Falcao, 2010-11 sezonunda Porto'yla, 2011-12 sezonunda ise Atlético Madrid'le Avrupa Ligi Kupası'nı kazandı. Ayrıca Atlético Madrid'le 2012 UEFA Süper Kupası'nı aldı.
Yaşayan en iyi santraforlardan biri olarak kabul edilen yıldız golcü; 2011-12 sezonunda UEFA Avrupa Ligi'nde çıktığı 14 maçta attığı 17 gol attı. Falcao bu performansıyla, 15 gol atan Jürgen Klinsmann'ın rekorunu kırdı ve Avrupa kupalarında bir sezonda en çok gol atan futbolcu olarak büyük bir başarıya imza attı.
Porto ve Monaco ile lig şampiyonlukları yaşayan, Atletico Madrid ile de Kral Kupası'nı kaldıran Falcao, 2 sezon art arda 2 farklı kulüpte UEFA Avrupa Ligi'ni kazanan ilk futbolcudur. 

Emre Akbaba

Emre Akbaba kimdir?

Emre Akbaba, 4 Ekim 1992 yılında Fransa’nın Montfermeil kentinde dünyaya gelmiştir.

Emre Akbaba kimdir?
2012 yılında Türkiye'ye gelerek MP Antalyaspor'un altyapısında oynamaya başlayan Emre Akbaba, 2012 yılında Kahramanmaraş B.Ş. Belediyespor'da profesyonel futbol hayatınageçiş yapmış ve 2013 yılında Medical Park Antalyaspor'a dönüş yapmıştır. 2013-14 futbol sezonuna gelindiğinde 2 yıl kiralık olarak Aytemiz Alanyaspor'un renklerine dahil olan Emre Akbaba, Türkiye Kupası A2, 2 ve 3. Liglerde orta saha mevkisinde birçok kez forma giydi. 2013-14 sezonunda 16 gol ve 11 asistlik performansıyla takımının 1. Lig'e yükselmesinde pay sahibi oldu.
Emre Akbaba, bu sezon Süper Lig'de gösterdiği performans ile büyük kulüpleri peşinden koşturuyor. Galatasaray, Başakşehir ve yurtdışından yıldız oyuncuya gelen bazı teklifler var.

6 Ocak 2020 Pazartesi

Galata Sarayının Öyküsü

Arda Turan (d. 30 Ocak 1987; Bayrampaşa, İstanbul), Türk futbolcu. La Liga ekiplerinden FC Barcelona ve Türkiye Millî Takımı forması giymektedir. Genellikle sol kanatta oynayan Turan, sağ kanat ile forvet arkası pozisyonlarında da görev yapabilmektedir.
Futbola henüz 8 yaşındayken, doğup büyüdüğü Bayrampaşa'nın Altıntepsi mahallesindeki amatör bir takım olan Altıntepsi Makelspor'da başladı. 1997'den 2000'e kadar futbol yaşamını Altıntepsi Makelspor'da sürdürdü. 2000 yılında 12 yaşındayken, Galatasaray'a transfer oldu. 2000'den 2005 yılına kadar Galatasaray altyapısında futbol oynadı.

Galatasaray forması ile ilk resmî maçına, 22 Ocak 2005 tarihinde Bursaspor ile oynanan Türkiye Kupası maçında çıktı. Profesyonel olduktan sonra da bir süre Galatasaray altyapısında forma giyen Turan, 2005-06 sezonunun ikinci yarısında Vestel Manisaspor'a kiralandı. Bu takımdaki ilk resmî maçına Ankaragücü ile deplasmanda oynanan maçta çıktı ve 2-0 kazanılan karşılaşmada, hem kulüp kariyerindeki hem de Süper Lig'deki ilk golünü attı.
Vestel Manisaspor'da geçirdiği yarım sezonun ardından Galatasaray'a döndü. Galatasaray'ın 9 Ağustos 2006 tarihinde, Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme turunda Mladá Boleslav karşısında 5-2 kazandığı karşılaşmada 2 gol atıp 1 asist yaptı. Böylece Galatasaray forması altında ilk resmî golünü attı. 13 Ağustos 2006 tarihinde, Galatasaray'ın Kayserispor'u 4-0 mağlup ettiği karşılaşmada Galatasaray forması ile Süper Lig'deki ilk golünü attı. 2009-10 sezonunda, henüz 22 yaşındayken Galatasaray Futbol Takımı'nın kaptanlığına getirildi ve 10 sırt numarası verildi.

Arda Turan, Galatasaray forması ile birer Süper Lig, Türkiye Kupası ve Türkiye Süper Kupası şampiyonluğu yaşadı. 2011 yılının Ağustos ayında, €12.000.000 bonservis ücreti karşılığında İspanyol kulübü Atlético Madrid'e transfer oldu. Ödenen bu bonservis bedeliyle birlikte Türkiye'den yurt dışına transfer olan en pahalı Türk futbolcu oldu. Madrid ekibindeki ilk resmî maçına 28 Ağustos 2011'de, Osasuna ile oynanan La Liga maçında çıktı. Atlético Madrid'de oynadığı sezonlarda birer La Liga, UEFA Süper Kupası, İspanya Kral Kupası, İspanya Süper Kupası ile 1 UEFA Avrupa Ligi şampiyonluğu yaşarken, 2014 yılında, Şampiyonlar Ligi yarı finalinde attığı gol ile takımının finale yükselmesinde etkin rol oynadı. 2015-16 sezonu öncesinde €34 milyon (€7 milyon başarı bonusları) bonservis bedeli karşılığında bir başka İspanyol takımı Barcelona'ya transfer oldu ve en pahalı Türk futbolcu unvanını elde etti.
Türkiye forması da giyen Arda Turan, Türkiye Millî Takımı'nda oynamadan önce, Türkiye 16 Yaş Altı, Türkiye 17 Yaş Altı, Türkiye 18 Yaş Altı, Türkiye 19 Yaş Altı, Türkiye 20 Yaş Altı ve Türkiye 21 Yaş Altı takımlarında forma giydi. Türkiye Millî Futbol Takımı ile ilk maçına 16 Ağustos 2006 tarihinde Lüksemburg ile oynanan hazırlık maçında çıktı. Arda Türkiye ile 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda mücadele etti ve takımı adına turnuvada 2 gol attı.
Milliyet Spor Ödülü'nü, 2008 ve 2009 yıllarında Yılın Futbolcusu, 2013 yılında Yılın Sporcusu kategorilerinde kazandı. 2010 yılında Yılın Futbolcusu ve 2012 ile 2013 yıllarında ise Avrupa'da Yılın Türk Futbolcusu kategorilerinde Futbol Plus Dergisi Yılın Futbol Oscarları ödülünün sahibi oldu. 2014 yılında 13. Uluslararası Türkiye Spor Adamları Ödülleri kapsamında; Avrupa'da Yılın Futbolcusu ödülünü kazandı.

2008 yılında İspanyol spor dergisi Don Balón tarafından, 1987 ve üstü doğumlu 100 yıldız futbolcu arasında en iyi 8. futbolcu seçildi. Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu tarafından 2009 yılının en popüler aktif futbolcusu olarak gösterildi.

Atatürk ve galatasaray



Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ü "bir takım taraftarı" yapmak çabaları, tarihin gerçekleri karşısında her zaman hüsrana uğruyor.Ulusların yaşamında çok az sayıda kişi önder niteliğini kazanmış ve tüm ulusa mal olmuştur. Bu nitelikteki kişilerin kayıtlı belgeler olmadan sözel tanıklıklara dayanarak birtakım alanlarda tüm ulusun aidiyetinden koparılıp bazı camialara mal edilmesi yanlış bir tutumdur. Bu kişiler tarihsel özellikleriyle, kişiler, topluluklar, gruplar ve camialar üstüdür. Bunun tersini savunmak kişi ve camialara bir öncelik kazandırmayacağı gibi, toplumsal boyutta da onarılmaz yaralar açar. Bunun bilincinde olan gerçek önderler de, toplumun tümünü kucaklamayan ve kurucusu olmadıkları ya da arasında yer almadıkları oluşumlara katılma konusunda büyük hassasiyet gösterirler. Mustafa Kemal Atatürk bu özeni göstermemiz gereken kişilerin başında gelir.
Atatürk'ün Galatasaray camiasıyla olan ilişkisi, Galatasaray Lisesi'ni 2 Aralık 1930, 28 Ocak 1932 ve 1 Temmuz 1933 tarihlerindeki ziyaretleriyle somutlaşmıştır. Çok yakın bir tarihte yitirdiğimiz ve bugün örneğine pek rastlanmayan "duayen" gazeteci Metin Toker' in sözleriyle,
"Hiçbir lise Atatürk'ten böyle bir ilgi görmemiştir...Galatasaray, sadece 'Türkiye'nin' Batı' ya açılan penceresi' değil, Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden, belki de en önemlisi laisizmin kilometre taşlarından biri olmuştur.Nasıl Harp Akademisi, Harbiye ve Mülkiye sıradan eğitim müesseseleri sayılmazsa Galatasaray da sıradan bir lise sayılamaz."
Evrensel bir sevgi
Galatasaray camiasının Atatürk'e karşı duyduğu sevginin evrenselliği 956 okul numaralı Celalettin Som' un satırlarında çarpıcı bir biçimde dile gelir: "Galatasaray Lisesi 7. sınıftaydım. Sınıf, müdür merdiveni karşısında, ön avluya bakan, müdür odasından sonraki ilk sınıftı. Beyoğlu Caddesi'nin bütün gürültüsü duyulurdu. İlk dersimiz Fransızcaydı. Hocamız Monsieur M. Journé anlatıyordu...Birden bütün sesler sustu...Koyu sessizlikte mektebin önünde virajı alan tramvayın acı çığlık sesine benzeyen demir tekerleklerin raylara sürtünmesinden çıkan ses kulaklarımızda çınladı...M. Journé ders anlatmayı kesmiş, başını elleri arasına almış ağlıyordu!..Tarih 10 Kasım 1938 saat 9'u 5 geçiyordu...ATATÜRK vefat etmişti." İşte o günlerde evrensel ve toplumlar üstü bir devlet adamına karşı duyulan evrensel sevgi budur.
Galatasaray Lisesi'ni İlk Ziyareti
1930 yılında dünyanın ve Türkiye'nin, siyasal ve toplumsal konjonktürü oldukça hareketlidir. Atatürk 18 Kasım'da bir yurt gezisine çıkar ve İstanbul'a döndükten sonra bazı okulları ziyaret ve teftiş eder. Devletin resmi yayın organı Ayın Tarihi mecmuası bu olayı şöyle anlatır (cilt 23-24, sayı 79-81, sayfa 6630-6631):
"3.12.1930; Reisicumhur Gazi Hz. saat ikide otomobille saraydan hareket ederek sıra ile Harp Akademisi, Mülkiye ve Harbiye Mekteplerini...buradan Galatasaray Lisesi'ni teşrif ettiler.(...) Galatasaray Lisesi'nde kütüphanenin hatıra defterini imzaladılar. Daha sonra müdür odasında bir müddet oturarak mektebin vaziyeti umumiyesi ve talebenin durumu hakkında konuştular. İmla, resim ve lisan derslerinde bulundular, mektep müdüründen uzun uzadıya izahat aldılar..."
Şimdi devlet arşivlerinden edinilen bu kuru ve nesnel bilgilerin yanına çağdaş yazınımızın öykücülüğünün ve tiyatro yazarlığının bir klasiği olan, benzersiz kurgu işçiliğinin yanı sıra edebiyatımıza 'humour' denilen ince alayı ve gözlem gücünü de kazandıran ve bir Galatasaraylı olan ustanın kalemine, Haldun Taner'in gözlemlerine başvuralım ve bu ziyareti bir kez de onun anlatısından dinleyelim:
Şarklıların Efsaneye Düşkünlüğü
"Ya sekizde ya dokuzda idik. Demek ki otuz, otuz bire rastlıyor. Mektepte bir telaş, bir kıyamet. Taş tablolar boyanıyor, yıkık yerler sıvanıyor. Meğer Gazi Paşa gelecekmiş. İdare her sınıfa Afet Hanımın, baskısı henüz bitmemiş Yurt Bilgisi kitabından üçer nüsha dağıttı. Talebeler kımlanıyor: 'Ah bir bizim sınıfa girse.' Hocalar başka gûna: 'Allah vere bizimkine girmese.' (...) Atatürk'e bakıyorum, resimlerinde sık sık gördüğümüz pozlarından birinde: Sol elinin iki parmağını üst yelek cebine takmış, başı hafif öne eğik, çatık kaşları ve o meşhur bakışıyla gözünün üstünden müdüre bakarak anlattıklarını dinliyor. Biz Şarklılar neden ille her şeyi büyütüp efsaneleştiririz. Aklı başında insanlardan duymuştum: 'Bakılamıyor efendim,' diyorlardı. 'İmkânı yok gözlerine bakılamıyor. Çenesine kadar hadi neyse ne ama, başınızı daha yukarı kaldırdınız mı, gözleriniz iki kuvvetli projektörle karşılaşmış gibi kamaşıyor, çarpılıp sersemliyor, bir şeyler oluyorsunuz.' Ben bunu duydum ya, şimdi korkudan başımı kaldırıp da yüzüne bakamıyorum. Bütün görebildiğim: Saatinin kösteği, yeleği, sol elinin yelek cebine dalmış iki parmağı, kolalı devrik yakası, hadi bilemediniz biraz da çenesinin ucu...Hepsi bu kadar. Ama çocukluk işte, şeytan dürttü. Ya herrü ya merrü deyip birden daha yukarı bakıverdim. A, ne kamaşma ne çarpılma, işte pekala bakılabiliyordu. Hatta müdür de bakabiliyordu. Hoca da bakabiliyordu.
Bu Gözlerden Hiçbir Şey Kaçmaz
Gerçi projektör, şimşek filan edebiyat ama, şunu söylemeli ki, bu bakış pek öyle herkesin bakışına da benzemiyordu. Bu gözler bir yere bakıyor ama baktığı şeyden çok daha gerileri çok daha derinleri görüyor gibi idiler. O gün, orada, onun karşısında çocuk kafamın koyduğu ilk teşhis şu oldu: Bu gözlerden hiçbir şey kaçmaz arkadaşlar. Bu adam kandırılamaz, aldatılamaz. Bu adam mugalataya, laf cambazlığına pabuç bırakmaz. Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır(...) Atatürk mektepten ayrılmak üzere iken paydos trampeti çaldığından hepimiz bahçeye boşandık. Rahmetli, maiyetindeki mutat zevata bir şeyler söyledikten sonra talebe kalabalığının ortasına dalıverdi. O, tek başına, ortamızda, maiyetindeki zevat ise geride, çok geride, mektebin iki kanadı da açılmış cümle kapısına doğru yürümeğe başladık. Atatürk, yüzünü daha iyi görebilmek için yengeç gibi yampiri yampiri hatta gerisin geri yürüyen bir sürü çocuğun arasında, iki eli ceketinin iki yan cebinde, gururlu ve gülümser ilerliyordu. Büyük kapının önüne binlerce meraklı birikmişti. El ele vermiş polisler kaldırımlardan taşan halk kitlesini zor zaptediyorlardı. Karşı apartmanların her bir penceresinde ben diyeyim, on, siz deyin yirmi baş. Atatürk görününce bir alkış koptu. Aklımıza gelmiş gibi biz de onlara uyduk. Atatürk bu alkışlar arasında otomobiline bindi (...) Akşam, etütte yoklama yapılınca, o kargaşalıkta iki açıkgöz arkadaşımızın neharilere karışıp mektepten kaçtıkları anlaşıldı. Geçmiş zaman, kendilerine idarece bir ceza verildi mi idi, pek hatırlamıyorum. Galiba, bu tarihi günün yüzüsuyu hürmetine, Beyoğlu'nda sürtüp durdukları yanlarına kâr kaldı idi. E, artık o kadar da olmasın mı?"

Gheorghe Hagi

Doğum Yeri : Romanya
Doğum Tarihi : 5.2.1965 -

 Gheorghe Hagi
5 Şubat 1965 tarihinde Romanya’nın Köstence şehrinde doğdu. Futbola 1979-80 sezonunda Farul Köstence takımında başladı. 1982-1983 ilk kez Romanya Birinci Futbol Ligi’nde forma giydi. Bir sezon sonra Bükreş ekiplerinden Sportul Studentesc’e transfer oldu. 1985 yılında Romanya'nın en iyi oyuncusu olarak seçildi. 1986-1987 sezonundan itibaren Steaua Bükreş forması giymeye başladı. Steaua’da 3 lig şampiyonluğu bir de Avrupa Süper Kupası sevincini tattı. 1990 Dünya Kupası'nda sergilediği futbol ile dikkatleri üzerine çekti. 1990-1991 sezonu başında 25 yaşındayken Real Madrid'e transfer oldu. İki sezon taşıdığı Real Madrid formasıyla 64 lig maçına çıktı.

1992-1993 sezonunda İtalya'nın Brescia takımına transfer oldu. İtalya ekibinde ikinci sezonunda takım kaptanlığına yükseldi. Yine bir Dünya Kupası’nın ardından İspanya’ya fakat bu kez Barcelona’ya transfer oldu. Johan Cruyff yönetimindeki Barcelona’da iki sezon forma giydi. 1996 Avrupa Şampiyonası’nın ardından kariyerinde büyük başarılara ulaşacağı Galatasaray’a imza attı.

1996 yılında Galatasaray'a katıldı. Golleriyle Galatasaray'da etkisini kısa süre içinde gösterdi. Metin Oktay, Turgay Şeren, Fatih Terim gibi kült oyuncuların ölesiye özlemini çeken taraftar, Gheorghe Hagi'yi bağrına bastı. Çok geçmeden Ali Sami Yen'in yanı sıra dört bir yandaki stadyumlar 'I Love You Hagi' sloganıyla yankılanmaya başladı. 4 Lig Şampiyonluğu, UEFA Kupası ve Süper Kupa'nın kazanılmasında büyük rol oynadı.